Gustolvoya Mektup Dört
Sevgili dostum Gustolvo, sana bu satırları yazarken ocakta kaynayan pürçüklü (şeker pancarı) buharını ciğerlerime çekiyorum. Keşke burada olsaydın; iki dilim pürçüklü yer, tüm mahallenin gıybetini yapar, avuç avuç günahlarına girerdik. Ah güzel dostum, artık buralar o kadar değişti ki kendimi tanımakta bile zorlanıyorum. Emperyalist olmama ramak kaldı. Bu yalnızlık, beni emperyalist sistemin kölesi yapmaya zorluyor. Yalnızlığımla baş etmek için kickboks kursuna yazıldım. Yalnızlık buhranı üzerime çöktüğünde, hilal tekmesi taktiği ile savuşturuyorum. Belki hilal bıyıklarımız olmadı ama hilal tekmeden de mahrum kalmadık. Geçen cuma camide terk edilmiş sivri burun bir kundura buldum. Ona bakınca kendimi gördüm; hemen kucakladım, aldım eve getirdim. Buram buram ben kokuyordu kundura. Burnunun sivri tarafından öpüp kokladım, güzelce yıkadım. İnsan bir kunduranın hayatına dokunamayacaksa, neden yaşar ki? Aziz dostum, son günlerde o kundura ile hayata tutunuyorum. Her şeyi onunla y...