Gustolvoya Mektup Dört
Sevgili dostum Gustolvo, sana bu satırları yazarken ocakta kaynayan pürçüklü (şeker pancarı) buharını ciğerlerime çekiyorum. Keşke burada olsaydın; iki dilim pürçüklü yer, tüm mahallenin gıybetini yapar, avuç avuç günahlarına girerdik. Ah güzel dostum, artık buralar o kadar değişti ki kendimi tanımakta bile zorlanıyorum. Emperyalist olmama ramak kaldı. Bu yalnızlık, beni emperyalist sistemin kölesi yapmaya zorluyor.
Yalnızlığımla baş etmek için kickboks kursuna yazıldım. Yalnızlık buhranı üzerime çöktüğünde, hilal tekmesi taktiği ile savuşturuyorum. Belki hilal bıyıklarımız olmadı ama hilal tekmeden de mahrum kalmadık.
Geçen cuma camide terk edilmiş sivri burun bir kundura buldum. Ona bakınca kendimi gördüm; hemen kucakladım, aldım eve getirdim. Buram buram ben kokuyordu kundura. Burnunun sivri tarafından öpüp kokladım, güzelce yıkadım. İnsan bir kunduranın hayatına dokunamayacaksa, neden yaşar ki?
Aziz dostum, son günlerde o kundura ile hayata tutunuyorum. Her şeyi onunla yapmak istiyorum. Hayatımın merkezi oldu: 43 numara bir sivri burun kundura. Ona şiirler, besteler yazıyorum, onunla empati yapıyorum. Ben de artık bir kundurayım; lâz burnu olan, kahverengi, parlak, yılan derisi bir kundurayım.
Bünyemde çatıya atılmış bir ayakkabının yalnızlığı var. Yıllarca kokusu mahalle sınırlarını aşan ayakları sırtlandım; düğünlerde zıplatıldım, cenazelerde sürüklendim, kahve köşelerinde pinekledim. Sonra bir gün, işim bitince kulağımdan tutup çatıya fırlattılar beni. Sacı pas tutmuş kedilerin kur mekanı olmuş, köhne bir çatıya hapsettiler bedenimi.
Ve işte ben, paslı yalnızlığın içine sıkışmış, unutulmuş sivri burun kundura… Belki biri gelir, kulaklarımdan tutar, tekrar havaya fırlatır. Belki o gün, mahallenin gıybetine tekrar karışacağım, günahlarımı göğe savuracağım. Özgürlüğe kanat çırpacak ruhuma yük olan günahlarım. Bütün bunları yaparken yine yanımda olmayacaksın. Ama dostum, sen yoktun işte, beni bırakıp gittin hep yoktun… Ama asla pes etmedim vazgeçmedim hep bekledim seni dönüp geleceğin o kutlu günü bekledim. O yüzden hâlâ buradayım; göğe savuramadığım günahlar, koklayamadığım kunduralar ve içimde büyüyen yalnızlıkla belki birgün dönüp gelirsin diye hâlâ bıraktığın o paslı çatıdayım..
Hoşçakal aziz dostum hoşçakal bu cilası eskimiş dünyada ne kadar hoş kalınırsa o kadar ho
şçakal...
Yorumlar
Yorum Gönder