Gustalvo'ya Mektup
1984 yılının Eylül ayı çok sert ve zorlu geçmişti. Hükümet sürekli "zamping zamping" çağrıları yapıyordu. Belimiz bükülmüş, böbreklerimiz teke düşmüştü. Ülkedeki tüm insanlar tek böbrekliydi. İnsanlar goji berry almak için gözlerini kırpmadan böbreklerini yok pahasına satıyordu. Hükümet, goji berry bağımlılığının önüne geçemiyordu. 1984 yılı bitmiyordu; uzadıkça uzuyordu. Otuz senedir 1984'ü yaşıyorduk ama bitmiyordu. Artık dayanamıyorum aziz dostum Gustalvo, sanırım ben de böbreğimi satacağım. Arsız nefsimi artık dizginleyemiyorum, yardım et bana, yardım et Gustalvo, goji berry tutkusu beni esir alıyor...
"Ya ne goji berry'si Rahmi abi, Çeçenler sağ çaprazdan saldırıyor, balkon düşecek! Tüf tüfleri hazırla, Çeçenler geliyor! Şekip abi, Rahmi abiye iki tokat at, kendine gelsin. Abi, tüküreceğim yapacağınız işe! Ne biçim insanlar oldunuz abi siz mahalle yanıyor siz hâlâ goji berry! Mahalleyi Çeçenler basmış, adam hâlâ goji berry edebiyatı yapıyor. Hayır abi, savaşmayacaksa balkonu meşgul etmesin, işimize bakalım yani. Yav Feyzullah abi bırak şu salçalı makarnayı, mühimmat nerde kaldı abi seslen içeriye balkonu kaybediyoruz mühimmat getirin abi. Sağ yanımda salçalı makarna sol yanımda goji berry abi siz nasıl cephe arkadaşısınız yeter ulan yeter!.."
Arsız bir Eylül sabahı mahallemizi Çeçen ordusu basmıştı. O sessiz sakin serseri sokağım, Çeçen ordusunun "huyuri vuyuri hori hori" sesleriyle uyanmıştı uykusundan. Çeçenler benim evim hariç bütün mahalleyi ele geçirmişti. Mahallede sevdiğim, sevmediğim ne kadar insan varsa benim evime toplanmıştı. Kargaşa aramızda kol gezip kalplerimize uçan tekmeler atıyordu. Canım mahallem elden, avuçlarımızdan kayıp gidiyordu. Hayır kardeşim, niye bizim mahalle? Bir alt mahalleyi basın, zaten geçen hafta mahalle maçında bizi yendikleri için kinliyiz onlara. Neden bizim mahalle, neden anlat bana Çeçenoskii...
Evin içindeki kargaşa o kadar büyüdü ki kendi kafa sesimi duyamıyordum. Sağ tarafta erkekler, sol tarafta kadınlar el birliğiyle beynimin içinde halay çekip duruyordu. Artık birinin bu insanlara önderlik etmesi gerekiyordu. Yumruğumu masaya vurup "Yeter ulan yeter! Onlar Çeçen ise biz de Türküz! Kim lan bu Çeçenoskiler? Kendinize gelin sevgili halkım!" diye kükredim salonun ortasında. Bir anda bütün gözler bana döndü, herkes bana konsantre olmuştu. Artık gaza gelmiştim, duramazdım. Direnişin fitilini Tokai çakmağımla yakmıştım. Rahmi elini omzuma atıp, "Çocuk haklı lan, burada oturup mahalleyi onlara mı teslim edeceğiz? Kalkın, kendinize gelin oğlum, biz onları yer, sıçmayız lan! Çeçenoski moski olmaları bana sökmez ağalar," deyip bana sarıldı. Rahmi abi galiba duş almadan kaçmış evden, sarıldığı anda burnum avuçlarımın arasına düştü. Rahmi abiyi hafif itip, "Arkadaşlar, dayılar, amcalar, teyzeler, ümmeti Muhammed! Gün bugün, kalkın, mahallemizi el birliğiyle kurtaralım. Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber!" diyerek herkesi ayağa kaldırdım. Canım mahallem nasıl da umutla bakıyor bana; yumruklarını kaldırıp nasıl da tekbirler getiriyor! Allahu Ekber lan Çeçenoskiler, Allahu Ekber...
Odanın içi Arafat Meydanı gibiydi. Savaşmak için can atan bir düzine emekli vardı evimin ortasında. Feyzullah abi söz hakkı isteyip, "Ee napıyoruz reis? Planımız ne? Öl de ölelim reissss!" dedi. Feyzullah abinin yanağından bir makas alıp, "Olmaz olur mu küçük serseri! Abin size planın en civcivlisini yaptı. Çeçen tokatlatacağım size Çeçen!" diye bağırıp Erol Taş gülüşleriyle odayı inlettim. O kadar gaza gelmiştim ki altmış sekiz yaşındaki adamdan makas alıp yanağını okşamıştım. Neyse ki Allah'tan kimse bu durumu yadırgamadı, hemen kendi aralarında konuşmaya daldılar. Ya arkadaşım, bir kendi aranızda konuşmayın! Lise sırasında mıyız oğlum, birazdan ciddi bir mücadeleye gireceğiz, biriniz "Plan ne?" diye sorsanız ya. Bir süre sonra odanın içindeki karmaşa beni de esir aldı; geçtim dörtlü koltukta Semra teyzeden mercimek çorbası tarifi almaya başladım. Odanın içindeki bu garip karmaşa, az önce liderlik ateşiyle yanıp tutuşan benliğimi bedenimden söküp almış, yerine mercimek çorbası tarifi alan bir adama dönüştürmüştü. Kendimi kaybetmek üzereydim, hissediyorum ama engel olamıyordum. Bu garip girdap beni yutuyordu, direnemiyordum.
Artık kendimi iyice kaybetmek üzereyken, kalabalığın arasından bir el uzanıp bana iki şamar atarak kendime getirdi. Bu nasırlı elleri tanıyorum, bu Rahmi abinin oğlu Şehmuz'un elleri. Kendime geldiğimde Şehmuz bana doğru bakıp, "Abi, planı anlatacak mısın? Unsuruk (sıkılmak anlamında kullanılır) olduk," dedi. Şehmuz'a sert bir bakış atıp, "Ya Şehmuz abi, abi deme artık bana, yirmi yıldır bana abi diyorsun. Senin yaşında babam var benim, ayıp oluyor artık, bana abi deme abi!" deyip üzerine doğru yürüdüm. Artık Çeçenleri değil, Şehmuz'u tokat manyağı yapmak istiyordum. Kısa bir gerilimden sonra Rahmi abinin hatırı için oğlunu dövmedim. Rahmi abi beni sakinleştirip idare etmem gerektiğini, benim lider olduğumu anlattı bana. Şehmuz'u bu zor günleri atlatıp öyle dövmeye karar verip, zigon sehpanın üzerine çıktım. Rahmi abiye seslenip, "Abi, sen görmüş geçirmiş birisin, benim bir planım var ama senin bir önerin varsa anlat," diyip sözü ve sehpayı Rahmi abiye bıraktım.
Rahmi abi, ona olan güvenimden duygulanıp birkaç damla gözyaşı dökerek planını anlatmaya başladı: "Sevgili mahalle halkı, bu Çeçenoskilerden kurtulmak için kuş lastiği yapmayı öneriyorum, hem sessiz hem etkili. Don lastiklerimiz bu iş için gayet uygun. Yeteri miktarda donumuz var, kuş lastiklerini yapıp dalacağız. Unutmayın, nice azlar nice çoklara galip geldi, Allah Allah!" diyerek ağlayarak sehpadan indi. Rahmi abiye sarılıp yine o mis kokusuna maruz kaldıktan sonra, sehpaya çıkıp, "Rahmi arkadaşımızın önerisi gayet güzel ama Çeçenoski illeti üzerinde işe yaramaz. Bir kitapta okumuştum, Çeçenler kulak memelerinden tüf tüf ile vurulursa ölüyormuş. Şimdi erkekler tüf tüf yapıp balkonda benimle birlikte Çeçen avlayacak, siz kadınlar odada kâğıt çiğneyerek bize mühimmat takviyesi yapacaksınız. Haydi aslanlarım, erkeklerin nefesine, kadınların tüküğüne kuvvet! Hiyaaaa hiyaaa!" diye bağırarak kalabalığın arasına karıştım.
Coşkulu bir konuşmanın ardından elimizde tüf tüflerle balkona fırlayıp, Çeçenlerin üzerine yağmur gibi tüf tüf atmaya başladık. Çeçenoskiler teker teker yere serilmeye başlamıştı. Üzerlerine doğru ansızın gelen bu direniş harekâtı onları şoka uğratmıştı. Heyt aslanlarım benim, nasıl da mahallelerini, liderlerini savunuyorlar. Bütün mahalle birlik olmuş, 3+1 sobalı bir evde birlik, beraberlik ve tükürüklü kâğıtlarla mahallemizi savunuyorduk. Biz avladıkça yenisi geliyordu, avladıkça yenisi geliyordu. Sayısız Çeçen avladık; uzun boylu, kısa boylu, badem bıyıklı, sakallı çeşit çeşit Çeçen avladık ama bitmiyordu. Biz direndikçe onlar çoğalmaya devam ediyordu. Sanırım mahallemiz verimli bir Çeçen tarlasına dönüşmüştü...
Gece yarısı olmuştu, direniş hâlâ devam ediyordu. İkindi ezanı ile başlayan bu kutlu direniş bizi bir hayli yıpratmıştı. Bir ara Rahmi abi şoka girip goji berry edebiyatı yapmıştı. Birkaç kişi dayanamayıp balkondan Çeçenlerin üzerine atlamıştı. Kadınlarımızın tükürük bezleri kurumuş, artık mühimmat sıkıntısı baş göstermeye başlamıştı. Balkonda sadece ben, Feyzullah abi ve Rahmi abi kalmıştık. Bizim de nefesimiz tükenmek üzereydi. Artık dayanacak gücümüz kalmamıştı. Elimizdeki tüf tüfler ıslaktı; kadınlar tükürük tedarikinde zorlanıyordu. Feyzullah abi bir ara "Bize mühimmat lazım!" diye bağırdı, ama cevap gelmedi. Rahmi abi iyice içlenmişti. "Bu böyle olmayacak," diye mırıldandı, "ne savaş kaldı ne de salçalı makarna." Tam o sırada kapı tıkladı, herkes durdu. Kapıyı açtık, karşıda Şehmuz. Elinde iki tane goji berry...
Feyzullah abiye dönüp elimi omzuna koydum: "Abi, kadınlar pert, mühimmat bitti, bende nefes kalmadı. Sen mutfağa geç, bize salçalı makarna yap, yemekten sonra devam edelim," dedim. Feyzullah abi ördek yürüyüşüyle mutfağa doğru geçip gitti. Ben de Rahmi abinin yanına iyice sokulup, "Abi, boş ver ya Çeçenoskileri, gel içeride FIFA atalım. Zaten herkes bırakıp gitti, mahalle sadece senle benim mi? Boş ver," dedim. Rahmi abi kulak mememi tutup yüzüme sert bir bakış atıp, "Tek bir şartla: Yimpaş Yozgatspor'u almak yok. Sen o takımı alınca orantısız güç uyguluyorsun, mollikten atıyorsun bütün golleri," dedi. Rahmi abiye gülümseyip şartını kabul edip hemen odaya geçtik.
1984 yılının Eylül ayının ortasında mahallede Çeçen ordusu cirit atıp ayı oynatırken, biz yarınlar yokmuşçasına salçalı makarna ve goji berry kaşıklayıp FIFA oynamaya devam ettik. Aziz dostum Gustalvo yardım et Gustalvo, yardım et, burada nefes almak zor. Yardım et, kurtar bizi
Gustalvo...
---
Çeçenlerin neyi va ki, bizimde Alahımız ve salçalı makarnamız var
YanıtlaSilÇeçenoskilerin güdümlü roketi varsa bizimde iman dolu göğsümüz ve iki avuç goji berrymiz var sjsjd
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil