Hattari Hanzo Laneti ( Bölüm İki Son )
1825 yılının bir Kasım gecesiydi, tam da yüzümü kaybedişimin on birinci yılına yaklaşırken, hafif hüzünlü ve bolca yalnız bir halde balkonda oturuyordum. Yüzsüz bir adam olarak hayat, beklediğimden de zormuş. Yüzüm yoktu ama gururum vardı; bu yüzden Hattari Hanzo cinlerinin lanetini kabullenip onlara meydan okumaya karar vermiştim.
Balkonda tek başıma otururken eski bir hikaye geldi aklıma. Mahallenin delisi Pusu Necmi, bir zamanlar yüzü kaybolmuş bir adamın, yüzünü geri almak için "Pusuk Ayini" yaptığını anlatmıştı. Pusuk Ayini? Kulağa bile garip geliyordu ama başka bir çarem kalmamıştı. Yapacağım bu saçmalık belki yüzümü geri getirmezdi, ama denemeye değerdi. Üstelik en kötü ihtimalle yine yüzsüz kalırdım, zaten alışmıştım.
Hikayeye göre, Pusuk Ayini yedi gece yedi gün boyunca yapılmak zorundaydı. Lanet geri alınırsa yüzün geri döner, ama ayini tam yapmazsan yüzsüzlük kaderin olurmuş. Gözlerimde kararlılık ve ruhumda o eski yüzümün hasretiyle ayine başlamaya karar verdim.
Birinci Gece
Çeyrek ekmek arası turşuyu hazırladım, mutfağın karanlık köşesine geçip cinlere meydan okur gibi büyük bir ısırık aldım. Kafamda "Hattari Hanzo'nun zırtoları, size meydan okuyorum! Yüzümü verin lan!" diye bağırarak başladım. Üzerine de mahalle bakkalından aldığım beş liralık karpuz çekirdeğini çitlemeye başladım, öyle ki çekirdekler dökülüyordu, ama bu benim gurur tablomdu; sonuçta beş liraya bile meydan okuyordum.
İkinci Gece
Turşu Ana'ya çay ikram etmek gerekiyordu. İkinci gece tam da gece yarısı, eski bir semaverde demlenmiş çayı üç yudum aldım ve “Turşu Ana, senden razıyım; yüzümden beni mahrum bırakma,” diye mırıldandım. O an bir uğultu hissettim; cinlerin bu teklifi düşündüğünü hisseder gibi oldum.
Üçüncü ve Dördüncü Geceler
Artık Pusuk Ayini'ne iyice ısınmıştım. Çekirdekleri daha bir kararlılıkla çitliyor, Hafize nenenin çeyiz sandığından bulduğum o eski tepsiye gözümü dikiyordum. Ama tepside hâlâ bir yansıma göremiyordum, tepsi sıradan bir tepsiydi ama yedi günün sonunda bana kayıp yüzümü geri getireceğine inanmaya başlamıştım.
Beşinci Gece
Mahalledeki eski arkadaşım Canki de yanımdaydı. "Aga, boşver o Hattari Hanzo işlerini, yüzsüzlüğe alıştık," dedi. Ama ben bir kere kararlıydım, yılmadan devam ettim. Canki de bu defa bana destek oldu.
Altıncı Gece
Artık ritüel bir alışkanlık olmuştu. Her gece tam saatinde turşu ekmeği ısırıp çekirdek çitliyordum. Cinlerin ruhunu hissetmeye başladığımı düşünüyordum. Hattari Hanzo'nun gölgeleri üzerime çökmüştü sanki, bir uğultu duyuluyor, hafif bir rüzgar camları titretiyordu. Korku ve kararlılık bir aradaydı.
Yedinci ve Son Gece
Bu gece önemliydi, sabaha yüzümle uyanmazsam, yüzsüzlük lanetini sonsuza kadar taşımam gerekecekti. Yine tepsiyi aldım, Hafize nenenin sandığından gelen eski ama gururlu bir tepsi. “Turşu Ana!” diye bağırdım, tam üç kez. Canki yanımda dua ediyordu, içimizde bir heyecan vardı. Son "Turşu Ana!" diye bağırdığımda, o eski tepsinin yüzeyinde bir şeylerin oynamaya başladığını fark ettim.
Şafak Vakti
Yedinci günün sabahıydı. Balkondan güneş ışıkları yüzüme vurdu; ve yansıma! Gözlerim doldu. O eski yüzüm, bütün o kaybettiğim yıllar boyunca bana hasret kalan o yüzüm, geri gelmişti. Ama bir gariplik vardı. Sanki kaşlarım biraz yamuktu. Ayrıca yüzüm hafif maydanoz kokuyordu. Ama bu umurumda değildi; ben, nihayet yüzümü geri kazanmıştım.
O günden sonra balkonda, turşu ve çekirdek eşliğinde Pusuk Ayini'ni kutlamak artık bir gelenek olmuştu. Her turşu ekmeği ısırışımda o lanetli Hattari Hanzo'ya meydan okuyarak gökyüzüne bakıyordum. Yüzümle yeniden var oldum; pusuk bir ayinin sayesinde, tam
da olması gerektiği gibi!
Yüz diyeti denensinn. Ama bizim ninemiz yok onun yerine ne alabiliriz?
YanıtlaSil