Detone Olmuş Düdükler
Samuel 12+1 kombili şatosunda ailesinden miras kalan lanetin çözümünü yıllar boyu arayıp durmuştu. Varlıklı bi aileden geliyordu maddi olarak hiç bir sıkıntısı yoktu. Ama gel görelim ki genlerinden ona aktarılan sinsi bir lanetin pençesinde kıvranıp duruyordu. Bu lanet büyük babası Stoch'un onlara bıraktığı asla çözümünü bulamadıkları garib bi gizeme dönüşmüştü.
Samuel gece boyunca büyük babasının eşyalarını karıştırıp durmuştu. Artık çok fazla vakti kalmamıştı. Kehanete göre otuz iki yaşından gün aldığı zaman lanet açığa çıkacak ve Samuel düdüklü tencereye dönüşecekti. Samuel oldum olası düdüklü tencerelerden nefret etmiştir. Daha dokuz yaşında bi çocuk iken annesinin suratına düdüklü tencere patlamış ve zavallı kadın tebcereden fırlayan nohut tanesinin nefes borusunu tıkaması sonucu acı çekerek can vermişti. Gün ağarmak üzereyken Samuel büyükbabasının notları arasında kapağında sarı bulgur çuvalı yazan bi defter bulmuştu. İçinden bir ses bu defterin onun aradığı şey olduğunu söyleyip duruyordu. Bi başka ses ise " o değilde hacım bi zurna dürüm olsa ne giderdi be " diyordu. Samuel heyecanla defteri açıp her dizesini dikkatle okudu. Evet sonunda bulmuştu lanetin çözümü sarı bulgur çuvalı ayini yapmaktan geçiyordu.
Samuel hemen yerinden doğrulup yardımcısına seslendi " Hectorr Hectorrr neredesin be adam kalk ulan kalk gidiyoruz" şatonun içinde Samuel'in sesleri yankılanıp duruyordu. Bir kaç dakika sonra odanın kapısı aralandı yüzünde hıyar maskesi ile Hector kapıda belirdi. Efendisine baş selamı verip "buyrun efendim beni mi çağırdınız " diyip Samuel'in yüzüne doğru avaz avaz esnedi. Samuel elindeki defteri Hector'a fırlatıp " ulan sana kaç defa dedim hıyarın kilosu pahalı yüzüne koyma şunları. Yaratıcının sana bahşetmediği güzelliği hıyardan mı bekliyorsun ? Kalk hadi gidiyoruz lanetin sırrını çözdüm" dedi gözlerinin içi parlayarak. Hector sağ yanağına yapıştırdığı hıyarı katır kutur yiyerek efendisinin ona attığı deftere göz atmaya başladı. Bir anda yüzü yeni badana atılmış duvar gibi beyazladı ve kas katı kesildi. Samuel önce Hector'un sara krizi geçirdiğini düşünüp hemen mutfaktan bir baş karacabey soğanı getirdi. Soğanı Hector'un burnuna dayadığı anda Hector soğandan bi ısırık alıp " ama efendim burda yazdığına göre sarı bulgur çuvalı aynı yapmamız gerekmiş ve bildiğiniz üzere yaklaşık son yirmi yıldır sarı bulgur çuvalı tüm dünyada yasak " Samuel, Hector 'a sinsi bir gülüş çakıp " bana bak Hector bende biliyorum yasaklı olduğunu ama onunda çözümünü yazmış büyük babam. Türkiye'ye gidiyoruz orada Kilis diye bir yer varmış orada kaçak olan yasak olan herşey bulunuyormuş . Hatta inanmazsın ama büyük babamın yazdıklarına göre orada kaçak deve kuşu bile varmış " Hector efendisinin ellerini sıkıca tutup " Anlaşılan siz kararınızı vermişsiniz ben hazırlıklara başlıyorum. Benden istediğiniz başka bişey var mı ? " Samuel, Hector'un yüzündeki hıyardan bi dilim alıp " sadece turuncu patiklerimi unutma yeterli Hector. Biliyorsun onları giymeden uyursam kabusların içerisinde boğuşup duruyorum " diyerek Hector'a eli ile gidebilirsin işareti yaptı.
Hector, kısa sürede her şeyi hazırlamıştı. Samuel’e dönüp:
"Efendim, özel uçağımız hazır. Türkiye'ye uçmaya on dakikamız var. Ama bir şey söylemem lazım..."
Samuel, sabırsızlıkla Hector'a baktı:
"Yine ne var Hector? Yoksa yine basurun mu başladı ?"
Hector, mahcup bir şekilde kafasını sallayıp:
"Hayır efendim, basurum gayet iyi. Ancak defterdeki şu lanet ayini... Şey, bu ayini yapmadan önce tavacı İzzet ustadan bi Kilis tava yer miyiz? Sonuçta aynin sonunda ne olacağını bilmiyoruz. Arkamızdan aç öldüler demesinler. "
Samuel, bir an durakladı, Hectorun omzuna eline koyup " dostum ben burada düdüklü tencereye dönüşmekten bahsediyorum sen hâlâ o arsız mideni düşünüyorsun. Bi kelime daha edersen seni lavaşla tokatlarım "
Hector, efendisinin tehditkâr bakışları karşısında hemen toparlandı, ama içinden sessizce mırıldandı:
"Ne yapayım efendim, sizin lanetiniz var benim de acıkan bir midem..."
Samuel, Hector’un huysuz mırıldanmalarını duymazdan gelerek paltosunu sırtına attı. Özel uçağa doğru adım adım ilerlerken, şatonun kapısının hemen dışında onları bekleyen garip bir figürle karşılaştılar. Adamın üzerinde parlak turuncu bir palto, kafasında da fes vardı. Elinde ise... bir düdüklü tencere tutuyordu.
Adam, ciddi bir ifadeyle Samuel’e döndü ve konuşmaya başladı:
"Bay Samuel, adım Halil ve ben Uluslararası Düdüklü Tencere Lanetleri Derneği’nden geliyorum. Bizim lanetlerimizle bu kadar uğraşıp dikkat çekmek pek de akıllıca değil. Lanet, sandığınızdan daha karmaşık bir şeydir."
Samuel, Halil’in elindeki düdüklü tencereye bakarak kaşlarını çattı:
"Halil Bey, öncelikle bu fes nedir, ikincisi lanetimi çözmekten vazgeçmem mümkün değil. Ben asla bir düdüklü tencereye dönüşmeyeceğim! Hele ki Hector gibi nohut yiyip gaz kaçıran piknik tüpüne dönüşmeye hiç niyetim yok!"
Hector, adını duyunca atıldı:
"Ben mi? Efendim, ben sadece bir hizmetkarım. Hem, Halil Bey size yardım etmeye geldiyse, belki... Yani, şunu demek istiyorum..."
Halil gür bir sesle Hector’u böldü:
"Çözüm Türkiye’de, evet. Ama Kilis’e gitmeden önce bir sınavdan geçmelisiniz. Lanet sadece fiziksel değil, ruhsal bir dönüşümle de bağlantılı. Eğer ruhunuz hazır değilse, sarı bulgur çuvalı ayini sizi düdüklü tencereye dönüştürmekle kalmaz, haşlanmış nohut kıvamına getirir."
Samuel bu sözler üzerine Halil’in yakasına yapıştı:
"Bak Halil, fesli dostum, o ayini yapacağım. Ve bunu yaparken Kilis tava da yiyeceğim. Eğer ayini doğru yaparsam, Türkiye’nin bütün düdüklü tencerelerini senin başına patlatırım. Anlaştık mı?"
Halil, Samuel’in kararlılığını görünce fesini düzeltti, düdüklü tencereyi yere bıraktı ve sakin bir sesle konuştu:
"Pekâlâ, Samuel. Seni Türkiye’ye kadar takip edeceğim. Ama unutma, bu sadece bir başlangıç. Eğer laneti çözer ve düdüklü tencereye dönüşmezsen, hikayenin asıl kısmı o zaman başlayacak."
Samuel, bir anlığına durdu ve Halil’e dik dik baktı:
"Halil, fesin güzelmiş ama ben bir laneti çözdükten sonra ne yapacağımı zaten biliyorum. Hector, uçakta Kilis tava siparişi ver, Halil’i de yanımıza alıyoruz. Yolda fesinin sırrını da anlatır artık."
Ve böylece Samuel, Hector ve Halil, sarı bulgur çuvalının peşinde Türkiye’ye doğru yola çıktılar. Ama onları bekleyen tehlikeler, sadece düdüklü tencere lanetiyle sınırlı değildi...
Yorumlar
Yorum Gönder