Alın Yazısı ve Nem Teorisi

 Hayatım boyunca nemli bölgelerde yaşamaktan kaçındım. Rahmetli nenemin söylediğine göre, yüksek dozda nem alın yazımın silinmesine yol açabilirmiş. Alın yazımı güvence altına almak için sürekli çorak topraklara göç ediyorum. Bazen bu göç yolculukları beni çok yoruyordu. Özellikle kaliteli bi zurna dürüm bulmak en büyük sorun buydu galiba. Yöre Yöre gezip dolaşırken çeşit çeşit dönerci ustalar tanıdım. Tam ustaya ve dönere alışıyorum nem başlıyor tekrar göç etmek zorunda kalıyorum. Artık arsız bir göçmen kuş olmuştum yöre yöre gezip , hunharca nemden kaçıyordum. Yapmak zorundaydım alnımın ortasında boşluklar görmek istemiyordum kaçmak zorundaydım. Yoruldum çok yoruldum ama neneme inanmaktan asla vazgeçmedim...


 İnsanlar genellikle kadere inanır; ben de inanırım sonuçta bende insanım. Ama benimki öyle basit bir yazgı değil. Alın yazım biricik, korunması gereken bir hazine. Ne kadar ilginç ki, bu yazının en büyük düşmanı nem! Evet, yanlış duymadınız. Nem, benim yaşam boyu savaş açtığım düşmanım. Öyle ki, hayatımın tamamı bu görünmez tehdide karşı verdiğim bir mücadeleyle geçti.


Rahmetli nenem derdi ki: "Aman yavrum, nem seni mahveder, siler süpürür o alın yazını!" Ne zaman bir yağmur yağsa, nenem pencereden dışarı bakar, bulutlara düşmanca gözlerle dikilir, elindeki tespihi hızlandırırdı. Yağmurun damlaları toprakla buluştukça, o da sessizce mırıldanırdı: "Alın yazını koru, nem seni yok etmeden!"


Önce nenemin bu saplantısına güler geçerdim. Sonuçta nem dediğin nedir ki? Yüzde birkaç artış, hava biraz yapış yapış olur, bu kadar basit. Ama zaman geçtikçe, nenemin sözleri içime işledi. Nemden kaçış bir yaşam tarzı oldu benim için. Kendi yolumu çizdim; daha doğrusu, kendi çorak topraklarımı.


İlk kaçışım çocuklukta başladı. Bir yaz tatilinde Karadeniz’e gitmiştik. Yeşilin her tonu, denizin köpükleri, mis gibi ağaç kokusu… Ama o da ne? Havada bir ağırlık, cildime işleyen bir nem var. Her şey fazla güzel, fazla ferah, fakat o yapış yapış his beni boğuyordu. İlk nem uyarısı beynimde çalmaya başladığında henüz küçüktüm, ama nenemin sesi kulağımda yankılandı: "Nem seni buldu, kaç!"


O gün kaçtım. Herkes plajda güneşin tadını çıkarırken, ben daha kuru topraklara doğru ilerledim. Hiç unutmam, bir çamur birikintisine adım attığımda bileklerime kadar toprağa battım ama geri adım atmadım. Çünkü biliyordum, nem beni bulursa alın yazım da beraberinde silinip gidecekti. O andan itibaren çorak topraklar benim güvenli bölgem oldu.


Yıllar geçti. Çorak topraklardan çorak topraklara göç ettim. Yağmur mevsimlerinde kıtadan kıtaya atladım. Yazın sıcağında nem oranını yüzde 0’lara çeken yerler aradım. Gözlerim hep hava durumu raporlarındaydı. Islak iklimler, tropik bölgeler benim için kabus demekti. Ne tropik yağmur ormanlarına gidip rengârenk kuşları izleyebildim, ne de deniz kenarındaki tatillere katılabildim. İnsanın kaderinden kaçışının ne denli zor olduğunu anladım. Ama kaçış gerekiyordu; alın yazımın silinmesi, adeta kişiliğimin buharlaşıp kaybolması demekti.


Bir gün, Sahara Çölü’nde kamp kurarken düşündüm. Burası mükemmeldi! Ne bir yağmur damlası, ne de bir nemli esinti vardı. Toprak kuru, hava kuru, ben de alın yazımı güvence altına almıştım. Ama içimde bir boşluk vardı. Alın yazım silinmeyecek belki, ama peki ben ne yazıyordum? Bu kuru topraklarda kendim için bir şey mi inşa ediyordum, yoksa nemden kaçarken kendi öykümü mü unuttum?


Rahmetli nenem aklıma geldi. Onun gözündeki korkuyu düşündüm. Acaba nemden kaçmanın anlamı var mıydı gerçekten? Alın yazımı korumaya çalışırken hayatımı mı kaçırıyordum? O çorak topraklar aslında beni nemden korurken, beni benden mi uzaklaştırıyordu?


Bu sorular kafamda dönerken, bir sabah sahra rüzgarlarıyla uyandım. Hava hâlâ kuruydu, ama bir değişim hissettim. Artık nemden kaçmanın değil, alın yazımı kucaklamanın zamanı gelmişti. Nem gelsin, yazımı silsin ya da yazsın, fark etmez. Yeter ki ben kendi hikayemi yazmaya başlayayım!


Ve işte o gün, yağmurlu bir bölgeye taşındım. Artık nemle barışık yaşıyorum. Evet, alın yazım belki zamanla buharlaşacak, ama kaçmak yerine kendi hikayemi yazmayı öğrendim. 


Artık nemle barışık yaşıyorum derken, nem bana hiç beklemediğim bir sürpriz yaptı. Bir sabah uyandım ve aynaya baktığımda alnımda tuhaf bir şey fark ettim: Alın yazım gerçekten silinmişti! Evet, doğru duydunuz, alnım bomboştu. Üstelik yerinde tuhaf bir parlaklık vardı. Önce panikledim, "Ah, işte nenem haklıymış!" dedim. Ama sonra bu yeni halimin garip bir avantajı olduğunu fark ettim. Alnım şimdi bir beyaz tahta gibiydi!


O an aklıma dâhice bir fikir geldi. Hemen bir kalem alıp alnıma küçük notlar almaya başladım. "Zurna dürüm al", "Rahmi abiye uğra", hatta arada motive edici şarkı sözleri bile yazdım: " Şak şuka şak şuka şak şukada şaka da şuka!" Alın yazım gitmişti ama yerine mükemmel bir organizasyon aracı kazanmıştım!


Böylece hayatım boyunca kaçtığım nem, bir anda en büyük yardımcım olmuştu. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim, ama her şeye rağmen bir şeyden emindim, artık nemli havalarda alın yazım için kaygı gütmeme gerek yoktu..!

Yorumlar

  1. Farklı bir bakış açısı yakalanmış nem ve kader üzerinde, güldürdü 😅😅

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaderin pençesinden kaçmak yerine o pençede kendi kabileni kuracaksın aga 😂

      Sil
  2. Ya da oturup tavuk dürüm yiyeceksin fjskdjskdheldjks

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Protein Zehirlenmesi

Gustalvo'ya Mektup