Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayır'lısı Olsun

 Garip bir salı sabahından sonra, çarşambayı iple çeker olmuştum. İpte ip ha, gemici halatı mübarek. Kayıp giden gençliği bağlasak, tutup kıyıya çeker öyle bir ip. Salı günlerini oldum olası hiç sevmem. Salı günlerini sevmemek bir yana, salı günlerine karşı kişisel bir düşmanlığım var. Sanki pazartesiden artan stresle, çarşambanın vaat ettiği rahatlık arasında kalmış, lanetlenmiş bir gün gibi.    Aslında beni salı günlerine küstüren kuaför Emre. Salı günleri kadın kuaförleri için resmi tatil olduğu için Emre, her salı sabahı kapıma dayanır; gottik kızların ayağına benzeyen 37 numara ayakları ile zombur zombur kapımı aşındırır. Hâlâ anlamıyorum, 37 numara ayaktan öyle bir ses nasıl çıkar! Yine günlerden salı, sabahın zıbar yat daha alarm çalmadı vakti. Yine kapım zomburduyor. Biliyorum kapıdaki Emre, açana kadar o kapıyı otuz yedi numara, gottik kızların ayağına benzeyen ayağıyla zorlayacak ama hiç açmak istemiyorum. İlk zamanlarda “Çalıp çalıp gider,” dedim; hiç gitmedi. ...

Hemoroid

 Ah ulan Şaziye ah, senin için neler yaptım da sen gittin cozzip İsmail'in yavuklusu oldun. Şimdi size aşkın kirli yüzünü anlatacağım sevgili dostlarım. Daha ilkokul beşinci sınıfta yüzleştim ben aşkın gress yağlı suratıyla; acı bir tecrübe olmuştu benim için... Puslu bir salı sabahı okulun önünde sıraya girmiş, müdürün bize attığı fırçaları dinliyorduk. Müdür bir ara bizim sınıfın ip gibi dizildiği yöne dönüp, önce kedi Selim'i, daha sonra ölü Emrah'ı işaret etti. Derin bir "oh" çekip, "Yırtık lan, bu sabah bana sarmadı," dedim. Daha kafamdaki derin oh sesi yerli yerine oturmadan beni de yanına çağırdı. "Ulan acaba yine ne yapmıştık?" diye söylenerek müdürün karşısında dikilmişim. Müdür gözlerimin içine bakarak, "Bu yerden bitme popstar Ajdar hayranı arkadaşınız ve ekibi okulun duvarına çikita muz yazarken yakalandı. Şimdi gelelim cezalarına," diyip mikrofonu bana uzattı. "Oğlum ne çikitası lan, biz onu geçen hafta yapmıştık, ki...

Enayliğin Tonları ( Kişisel Eleştiri )

 Bazı durumlarda bir çoğumuz karşı tarafın bizi anlaması için garip bir çabaya girişiyioruz. Bu çabalar boşa gittiğinde ise Karadenizlilerin yırmaktan yuvarladığı fındık çuvalları gibi bayır aşağı yuvarlanıp, bayırın sonunda birinin bizi tutmasını kurtarmasını umut ediyoruz ama genelde bayırın sonunda kimse olmuyor. Ancak bayırın sonunafreni patlamış kamyon gibi topladığımızda fark ediyoruz boşa kürek çektiğimizi.   Peki bu olaylar yaşanmadan, bayırın başında iken karşıdaki insanın bizi anlayacak doğru kişi olduğunu hiç düşünüyor muyuz ? Sanmıyorum kimse bi ilişkinin veya arkadaşlığın en başında bunu düşünmüyor. Daha çok bize verdiği ilgiye değere odaklanıyoruz. Abi biz çeyrek altın mıyız birinin bizim değerimizi ölçmesine hak ettiğimiz değeri ondan dilenmeye ihtiyacımız mı var ? Önceliğimiz kendimizden ödün vermeden ve değerli olduğumuzu bilerek birileriyle bağ kurmak olmalı. Kuyumcu tezgahında değer biçilmeyi bekleyen burma bilezik rolünden çıkmak zorundayız.    ...

Yıkılması Gereken Tabular mı Yoksa Tabutlar mı

 Caminin önünden geçerken kenarda duran cenaze arabasına ilişti gözüm. Nerde bi cenaze görsem heman katılır namazını kılarım. Cenaze namazında insanlar pür dikkat tabuta bakıyor genelde. Tabi bende o zincirin bi halkasıyım. Yemyeşil tabutların içinde beyazlara sarılmış bi beden ve etrafında bi kalabalık. Acaba ölüler o anı görüyor mu ? Sanırım bu sorunun cevabını tabutun içinde olduğum zaman bulacağım.     Bazen katıldığım cenazelerde tabuta bakıp iç geçiriyorum. Kim bilir içerisi nasıl rahattır. Keşke ölü kalksa da bana yer verse. Aslında bi saatliğine ölünün figüranı olsam. Mesela ölü sıkılıp uyansa beni işaret edip " yeğenim sen lan sen etrafına mal gibi bakma gel şu tabuta uzan soğumasın ben bi kısa Marlboro alıp gelicem " dese direkt sorgulamadan kefenini kuşanır o yeşilimsi tabutun içinde kurka yatarım.     İnşallah kapağımı kapatmayı akıl eden birileri olur kalabalığın içinde. Ben insanların ortasında öyle manda boku gibi serilip yatamam utanırı...