Kara Yazgı
Kayın ağacının kovuğundaki evinde odadan odaya volta atar gibi dönüp duruyordu. Aklı yine karmaşık düşüncelerin zehrine yenik düşmüş, onu içten içe kemirmeye başlamıştı. Kafasındaki bu karmaşadan bir nebze kurtulmak için, ormandan topladığı meyvelerle yaptığı hoşaftan içmek için mutfağa gelmişti. Mutfak sanki endişe kaplıydı. Ruhuna sığmayan endişe taşmış, evin her yerinde kol geziyordu. Basit bir tarla faresi için bu kadar endişe biraz fazla değil miydi ?
Etrafında onu dinleyecek tek bir canlı kalmamıştı. Yaşlı kayın ağacı bile bezmişti onun bu karışık, karanlık endişelerinden. Ruhu körelmiş bu tarla faresi kayın ağacının da yaşama sevincini elinden almıştı. Baharda tüm orman yeşerip çiçekler açarken, yaşlı kayın ağacı kovuğundaki karamsarlık tüccarı tarla faresi yüzünden, sararıp solmuştu. Sanırım bu yaşlı ağacın yazgısı da bu fare idi.
Hoşaf içmek de işe yaramamıştı. Ne içindeki endişe bitmişti ne de bedenini kor alev gibi saran karamsarlık dinmişti. Taburesini çekip, pencere kenarından orman sakinlerini izlemeye başladı. Herkes ne kadar mutlu ne kadar da umut doluydu. Gözlerindeki ışıltı güneşi kıskandıracak derecede parlaktı. Peki onun ışıltılı gözleri umutları neredeydi?
"Her şeyi denedim her şeyi yaptım" diye homurdandı kendi kendine. Bu dünyaya yanlış yapmak üzere yollanmış olduğunu düşünmeye başladı.
" Yaratıcı beni neden eksik yarattı?" diye bağırmaya başladı. O kadar güçlü bağırmış olsa gerek ki kayın ağacı derin uykusundan ürpererek uyandı. Korkudan titreyen dalları, sararmış yapraklarını bir anda rüzgara bırakmıştı. "Yine bu gudubet tarla faresi neye isyan ediyor?" diye homurdandı.
Pencere kenarında sanki ormanı değil de eksikliklerini izliyordu. Oysa ormanda yaşayanlara her şekilde yaklaşmayı denemişti. Espirileri ile güldürmek istemişti. "Dozu kaçırdın" demişlerdi. Aksi, lanet olmak istemişti. Uğursuz demişlerdi. Ne yapması gerekiyordu? Acaba her şey tarla faresi olduğu için miydi ? Yoksa yaratıcı onu yalnızlıkla mı cezalandırmıştı ? Peki bu cezayı hak edecek ne yapmıştı ki? Daha doğduğu ilk andan itibaren yalnız kalmıştı bu koca dünyada, bir kayın ağacının kovuğunda. Yalnızlığın kollarında bulmuştu kendisini. Nefes almaya başladığı ilk anda.
Varoluş sancıları onu peşini bırakmıyordu. Nereye baksa içindeki karanlık bi tokat gibi çarpıyordu yüzüne.
Yıllar boyunca sorunu kendisinde arayıp durmuştu. Ya etrafındakilerde ise sorun o zaman ne yapacaktı? Daha kendini değiştirmeyi başaramamışken tümü ile bir ormanı nasıl değiştirebilirdi ki? Peki ya her şeyi geride bırakıp gitmek? Çoğu kez bu ormanı terk edip gitmeyide düşünmüştü . Ama korkuları buna engel olmuştu. En azından bu ormanda bir evi vardı ve yalnız olsa da yaşamak için ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekmiyordu. Gittiği yerlerde bunları bulamamak onu içinden çıkılmaz daha derin bi karanlığa hapsedebilirdi. Bu korkular onu bu ormanda tutmak için ayağındaki prangalar olmuştu. Ruhu korkularını yenebilecek dirayette değildi. Peki sorun, ne kendisinde ne de bu ormanda değilse? Her şey yazgısı ile alakalı ise ne olacaktı? Daha içindeki endişeleri silip atamazken yazgısını nasıl değiştiricekti ki ?
Bu ağır düşünceler onu yormuş üzerine derin bi uyku çökmüştü. Yatağına geçip kayın ağacının sararan yapraklarından yaptığı yorganına sarılıp aydınlık düşler görmeyi umut ederek derin bi uykuya dalmıştı. Hayatı siyah beyaz olsa da en azından düşleri rengarenkti...
insanın kendini keşfetmesi içn biraz cesarete ihtiyacı cardır ancak o şekilde çevresini ve olayları istediği gibi yönetme şansı olabilir
YanıtlaSilBelki de birer tane kayın ağacımız olsa herşey daha güzel olur du
Silağaçların cinsi fark etmeksizin tüm ağaçkar hayattır ve insanlara hayat verır can verir.
SilTohumlar fidanaaa fidanlar ağacaaa ağaçlar ormanaaaaaaaa
Sil