İzmarit Celil Bölüm İki ( vakfı kebir )
Yükselen alevleri gerisinde bırakmış, midesindeki reflü ile kaldırım taşlarının çizgilerine basmayacak şekilde yürüyordu. Rüzgar iyice kuvvetlenmiş hava daha bi soğumuştu. Elleri dondurucuya atılmış kuzu kelle kadar soğuktu.
Birşeyler yapması gerekti ruhu bile titriyordu . Ellerini kazağın içerisine midesine doğru sokmaya başladı. Reflü ve gastritden kavrulan midesinin ateşi ile ellerini ısıtmak istiyordu. Oldukça işe yaramıştı midesi buharlı tren kazanı kadar sıcaktı . Ne kibriti kalmıştı ne de tek dumanlık bir sigarası. Hayat yine onu yalnız başına bırakmış, kaldırım çizgilerine hapsetmişti.
Epeyi bir zaman geçmişti sanki aylardır yürüyormuş hissine kapılmıştı. Karnıda bi hayli aç ve gurultuluydu. Kahvaltı yapmanın zamanı gelmişti ve bildiği en iyi kahvaltıcıya doğru sabırsız ve çekingen bi tavırla koşmaya başlamıştı. O kadar hızlı koşuyordu ki onu görenler direklere, ağaçlara yada park etmiş arabalara tutunuyordu. Tozu dumanı katarak koşuyordu. Rüzgarın esme hızı onun çırpı bacalarının koşu hızına erişemicek kadar cılız kalıyordu. Açlık onu ışık hızına çıkarmış ses duvarını kırması için eline tunç devrinden kalma bir balyoz vermişti. Celil dalağını iki paket maltepeye bakkal Şerafettin'e sattığı için bu koşu onu çok etkilemiyordu.
Az ileride semt pazarı çadırları görülmeye başlamıştı "inşallah kahvaltıyı kaçırmadım" diye mırıldanarak daha bi hızlanmaya başladı. Semt pazarının girişine geldiğinde yumurta topuklarının üzerine basarak ani bi fren yaptı, gözü Cabbar abiyi arıyordu. Cabbar babasının kiliseden arkadaşıydı , babası kilisede hademe, Cabbar ise günah kabininden çıkan günahların taşınmasından sorumlu hamal başıydı. Cabbar Celil'in babası öldükten sonra kilisedeki işini bırakıp semt pazarında avokado satmaya başlamıştı. Celil kuş bakışı pazarı süzmek için yaylanıp zıplıyordu. Sonunda Cabbar abiyi görmüştü. Elinde iki yüz yetmiş beş gram beyaz peynirle tezgahın arkasında kahvaltı hazırlıyordu. Derin bir oh çekip tezgaha doğru yanaştı. Selam verip Cabbar'ın yarım yağlı peynir kokan ellerini öptü. O kadar açtı ki elini öperken çaktırmadan elinde kalan peynir kırıntılarını dil ucu ile yemişti. Çayları doldurup boş avokado kasalarının üzerinde güzel bir kahvaltı için herşey hazırdı. Celil tek şekerli çayından bir yudum aldıktan sonra sağına soluna baktı tezgahın üzerine baktı içini bir telaş kapladı . Celil Cabbar abiye dönüp telaşlı telaşlı " abi vakfı kebir ekmeği yok mu " dedi. Cabbar biraz buruk birazda mahçup yok şeklinde kafa salladı. Celil'in tüm dünyası başına yıkılmış gözleri dolmuştu. Celil vakfı kebir ekmeği olmadan asla kahvaltı yapmazdı. Aç ve yoksul olması onu bu zevkinden alıkoyamamıştı...
Çayını yavaşça bırakıp hiç birşey demeden ayağa kalktı Cabbar abiden bir dal sigara aldı içindeki ürpertiyi sırtlanıp vakfı kebirsiz bir güne yumurta topuk sesleri bırakarak ardına bile bakmadan yola koyuldu gözlerden kayboldu ...
Yorumlar
Yorum Gönder