Garibanın Ateşli Ahı
Pazar sabahı karşı komşunun devirdaym kayısı gevşek arabasının viyaklaması ile uykudan uyandım. Daha saat sabahın sekizi ve bu homosafiyen ciyaklayan modifiyeli Tofaş'ı ile benim uykumun üstünde drift atmıştı. Bu Tofaşlı uyku katili Sefer abiydi. Ses desibelide enaz modifiyeli Tofaş'ı kadar gür ve ciyaktı. Pencereden kafamı uzattığımda sokaktan gelen buram buram patetes kızartması kokusunu içime nüfus ettim. Zeynep teyze her pazar kahvaltısında yaptığı gibi bu pazarda patatesleri kızartmaya başlamıştı. Pencereden avel avel etrafı izlerken Rüstem abinin daraba seslerini duydum. Normalde pazarda dahil her sabah 6:30 gıcırdayan darabası ile uykuma izinsiz giriş yapardı ama bugün geç kalmıştı. Galiba akşam yine kumpanyayı kurmuş göz yaşı çetesini toplamış muhabbete dalmıştı. Bu göz yaşı çetesi bazı akşamlar Rüstem abinin bakkalın da toplanır gözlerinden tsunami edasında yaşlar gelene kadar kahkaha atarlardı. Bir kereye mahsus olsa bile o çete ile muhabbet etme şerefine nail olmuştum. Avel avel etrafı izlerken burnuma bi yanık kokusu geldi ve kendimi o acı karanlık günün içinde buldum...
Dokuz yaşındaydım ve iki odalı bağ evimizdeydim. Odada herkes uyuyor ama abimin yatağı boştu. Kapıdan dışarı çıkıp oksijeni derinden bi huu ile içime çekmek isterken havada uçuşan kül parçaları dikkatimi çekti. Biraz adımlayıp kül parçalarını takip edip kafamı saat 7:30 yönüne çevirdiğimde abimi gördüm. Elinde bi kazma önünde bir alev kütlesi aleve sanki " burdan geçiş yok " dermişcesine ateşin önünü kazıyordu. Aslında ateşin değil de benim kuyumu kazıyormuş nerden bileyim. Ne olduğunu daha anlamadan bana seslendi " su getir lan skortıl " diye bağırdı. Skortıl o zaman popüler olan pokemon karakterlerinde biri. O dönem hepimizin birer pokemon ismi vardı. Ben ufak bi şoka girip çıktıktan sonra kalem pil kadar olan boyuma aldırış etmeden kenarda duran kovayı yılların itfaiyecileri edasında su doldurup abime taşıyordum. Seyit onbaşı gibi hissediyorum kendimi. O iman gücü ile koca mermiyi kaldırmış ben ise babam uyanırda bu ateşi görürse bizi çiğnemeden tükürür korkusu ile kovayı taşıyordum. Ben su döktükçe ateş mendil görmüş halay başı gibi şevke geliyordu. Az sonra diğer abimde bize dahil olmuştu. Ben su taşımaktan artık kova olduğuma kendimi ikna etmiş kova gibi düşünmeye başlamıştım. Abilerimde Haçlı seferinin önünde duran iki Yeni Çeri gibi ellerinde kazma bişeyler yapmaya çalışıyorlardı. Bı süre sonra ben pes etmiş, babamdan gelecek dayağa kendimi kosantre etmeye çalışıyordum. Aç karnına döverse spor olur diye kendime züğürt tesellisi veriyordum. Az sonra iki abimde eli yüzü kızarmış tavuk olmuş şekilde yanıma geldi oturdular. Oturmuş şahlanan ateşin savrulan küllerinde babamın bize nasıl bir dayak menüsü çıkaracağını tartışıyorduk. Bir yandanda helalleşiyor sarılıp ağlıyorduk. Büyük ihtimalle babam bu ateşin közünü israf etmez patates gibi içine gömerdi bizi yani bu durumda bizler ateş bükücü kumpirler olmuştuk. Ateş büyüdükçe büyüdü itfaiye sirenleri duyulmaya başladığı an babamın seside kulaklarımızda idi. " Gelin lan buraya şer odakları " diye seslendi. Bu ateşin bizim şahesrimiz olduğundan zerre şüphesi yoktu. Önce abimi sesledi. Abim babama giderken elveda der gibi bakıyordu. Bizde inşallah sadece onunla doyar bizi yemez diye dua ediyorduk. Birkaç dakika sonra babam abime birşey yapmadan yanımıza gönderiyor beni işaret ediyordu. Bu işte bir terslik var diye düşünürken abime " ne dedi celladım " dedim. Abim hafif bi alaycı gülüşle " özür dilerim bilmiyerek oldu biz sadece çöpleri yakacaktık dedim affetti seni istiyor " dedi. Giderkende bana " sende aynısını tekrarla" dedi. Ben anlamsız rehavete kapılıp düğününde sekiz kilo altın toplamış gelin edasında gülümseyerek babama doğru gidiyordum. Abimin dediklerini tekrar ettim babama doğru yaklaşınca. Daha ne olduğunu anlamadan gündüz gözüyle yıldızları sayıyordum. Yıldızların sebebi babamın nasırlı şamarı idi. Bende sonrası pek yok tek hatırladığım tertemiz olağanüstü bi dayak yemiştim. Ama inkar edemem sanatsal çalışmıştı adam. Ben o dayaktan sonra narkoztan uyanamayan hasta gibi aksama kadar uyumuşum. Uyandığımda abimden öğrendiğime göre abim babama benim yaptığımı kendilerinin olaya sonradan dahil olduğunu söylemiş. Benim yaşım küçük diye fazla yatmadan çıkarım diye düşünmüşler galiba. O an aklıma iki yıl önce mangal kömürü mevzusunda kuzenimi amcamdan dayak yememek için sattığım aklıma geldi. Abimlerde beni satmıştı. Mazlumun ahı yerde kalmamıştı...
Bunları düşünürken odamın kapısı açıldı abim içeri girdi ve " iki kova su getir skortıl " dedi.
Ateşle oynamaktan uslanmayan abime burdan nenemin bir sözü ile sesleniyorum ATEŞLE OYNAMA ALTINA İŞERSİN...
Yorumlar
Yorum Gönder