Peugeot 135
Eve Uhud Tepesini terk eden okçuların pişmanlığı ile yürürken bakkal Rüstem’e denk geldim. İşte şimdi yandık çünkü kısır bi sohbet beni bekliyordu. Bakkal Rüstem ne zaman birini görse oturur siyaset konuşurdu; cumhurbaşkanı sınıf arkadaşım, milli eğitim bakanı halı sahada malzemecim, sağlık bakanı iğne yapmayı benden öğrendi falan filan… Yalanın bile utanacağı şeyler söylerdi. En acısı da ne biliyor musunuz? Ben çocukken bunlara inanırdım. Bakkal Rüstem’e fazla kapılmamak için "Rüstem abi ocakta çamaşırım, doğumhanede randevum var " demek zorunda kaldım. Maalesef artık ben de utanılacak derecede yalan söylemeye başlamıştım. Eve geldim, odama girdim. Yüzüme bi umutsuzluk rüzgarı savruldu, Derince soluklandım. Kendime geldim, doğal ortamıma döndüm diyerek yatağa bıraktım kendimi. Tavandaki sıva izlerini incelerken bir anda kendimi sekiz yaşında buldum. Turuncu gömleğim, kırmızı pantolonum, ateşli şapkam… Uf bee dedim. O sırada bizim evde de bir kargaşa, bir hengame var çünkü babam o gün hastaneden gelecekti. Yirmi iki günün sonunda taburcu olmuştu. Bu kalabalık babamı görmeye gelenler ve mangal yemeye gelenler olarak ikiye ayrılıyordu. Annem önce bana sonra iki kuzenime seslendi " bir demet maydanoz biraz da mangal kömürü al gel kırmızı donlu " diye.
Bir kuzenim on diğeri de sekiz yaşında benle yaşıt, düştük yollara Keloğlan misali. Sanki bu vazifenin evde o kadar adam varken bize verilmesi öz güven vermişti ince bedenlerimize. Yürümemiz bile değişmişti. Sokakta oynayan komşu kızları bile " ne erkekler var be " diyerek bize bakıyordu sanki. Tabi biz koskoca Bizans'ı tek başına alt eden Battal Gazi havamızı bozmadan tebessüm edip kutsal vazife için yolumuza devam ediyorduk. Sokağın köşesine geldiğimizde parayı saydık. Ani bi hesaplama sonucunda piyasayı düşünürek elli bin lira kar edebiliriz diye düşündük. Elli bini bu zamanın beş kuruşu olarak düşünün. Biz mangalı unutmuş elli bine alacağımız cipslerin hayaline düşmüştük. Kömürcü, arkadaşımızın babasıydı. Oraya gidince eksik para verip adamı ikna edecektik. Sokağın birine girdik, yanımızdan motorlu bir çocuk geçti. Tahmini yaşı on beş var ama biraz kilolu. Tabi benle nezih kuzenlerim durur muyuz hiç, bağırmaya başladık " motor g*tünün altında erimiş, hepsi senin mi patates " gibi cümleler ile çocuğu tahrik etmeyi başardık. Çocuk bir anda geri döndü ve motorla bizi kovalamaya başladı. Ben ayağı yanık it gibi fırladım. Küçük kuzenimle büyük kuzen biraz hantaldı. Tabi biz onu o an biraz da yem ettik. Tam kurtulduk derken motorlar iki oldu. Çocuk gülle oynayan arkadaşını almış gelmişti. Şimdi peşimizde iki motorlu vardı. Ben ve küçük kuzenim bi otobüsün altına girmeye karar verdik. Otobüs park halinde duruyordu zaten. Büyük kuzenime şöyle bi baktım, orda bi sokak var iki girişli. O da bi girişinden daldı, arkasından da şişman motorlu. Kafayı bir çevirdim diğer apaçi de ikinci girişinden daldı. Kuzenime bakarak " O kendini bizim için feda etti dostum şimdi kutsal kömürü ve maydanozu alıp eve gitmemiz lazım" dedim. Kömürü, maydanozu aldık. Kalan elli binl de cips yerine meybuz alıp eme eme yola koyulduk. Az önce kuzenimizi kaybeymiştik ama unutmuştuk. Demek ki biri sizin için kendini feda bile etse unutulabiliyormuş. O gün bunu anlamış oldum. Yolda kuzenimizi unutmuş bir halde meybuz emerken bir anda bir ses " Burda sobelek kafalılar, sağdan kıstır sen Abdurrahman. " sesini duydum. Abdurahmanın ismi bile beni titretmeye yeterliydi. Ve yine aynı maratona başladık. Motorlular kuzenimin acısını bile yaşamamızı bize çok görmüşler, nefes bile aldırmadan peşimize düşmüşlerdi. O gün hava kararana kadar peşimizi bırakmadılar. Hava kararınca onları bir ara sokakta atlattık. Eve doğru giderken kuzenimle denk geldik . Şaşırmıştık çünkü biz çocuk aklımızla onu motora lastik yapıp eritmişlerdir diye düşünüyorduk. Çocuğu öyle dövmüşler ki dişini burun deliğine tıkamışlardı. Önce durduk sonra birkaç damla yaş ve sarıldık. Allah'tan meybuzlar bitmişti ve elli bin aklına gelmemişti. Eve geldiğimizde kapıyı annem açtı. Herkes mangalı yakmış, etini yemiş ve baklavalarını dişliyordu. Geç kaldığımız için annem, halam ve amcam bizi tam dövecekken kuzenim aklıma geldi. O zaten dayak yemişti, yazık yeni bir dayağı kaldıramaz diye düşündüm. Vicdanım buna izin veremezdi. Tam benim suçum diyecektim ki amcam yılan derili parlak kemerini belinden çıkardı. O an bende vicdan bitti ve "Mahmut çocuklarla kavga etti ondan geç kaldık" dedim. Dayak yediği belliydi ama bizi dövmek yerine onu dövdüler. Zaten antrenmanlı olduğu için teri de soğumamıştı. Hiç itiraz etmeden bütün dayağı yedi. Biz de yaptığımızdan utanmayarak havuç dilimi baklavamızı yedik. Sonraki gün elli bin verdik ve barıştık.
Bunları düşünürken odamın kapısı açıldı, annem içeri girdi " Mangal yakacağız, kömür yok " dedi . Kuzenlerimi toplamam gereken mevzular var.
Yorumlar
Yorum Gönder