Karanlıkta esintiye kapılmak

 Sararmış yaprakları, dallarından, ağaçlardan koparan bir sonbahar akşamı toz kaldıran rüzgarları, pencerenin arkasından izliyorum. Onları izledikçe hırkama daha sıkı sarılıyorum. Odamın içerisi sıcak olmasına rağmen onları gördükçe içim ürperiyor. Esen rüzgardan mı bu ürperti yoksa uzun zamandır devam eden bi başıma kalmışlığımdan mı? Sokakta bütün pencerelere kapanma emri veren dikdatör rüzgar ıslık çalarak boş kalan sokakların tadını çıkarıyordu. Güneş tepede olmasına rağmen sanki rüzgarın göğsünü gererek esmesinden etkilenmiş (bir film sahnesi gibi )olup biteni izliyordu. Pencerelerdeki saksılar içeri alınmış, çamaşırlar toplanmış, hâkimiyet rüzgara bırakılmıştı. Doğa, kavurucu sıcak yaz mevsiminin ardından kışın habercisi olarak rüzgara es emri vermiş olması gerek. Ne kadar ceket, hırka ve kazak varsa üstüme geçirmek istiyordum. Ürperti beni kuşatmaya başlamıştı. Hipnoz olmuş gibiydim, pencere kenarına tünemiş, geçit töreni izleyen seyirciler gibi rüzgarın esip geçmesini izliyordum. Tadını çıkarmak istiyor gibi bir halım vardı . Daha kaç sonbahar görebilecektim ki ? Bende savrulup gidecektim zamanı geldiğinde, tanrının dünya denen uçsuz bucaksız bahçesinde. Tomurcuklanıp filiz sürdüğüm bu daldan bir gün bende kopup gidecektim sonsuzluk diyarına. Giderken beni de izleyen olacak mı acaba bi cam kenarında ? Ürperecek mi savrulup gökyüzüne eriştiğimi görenler? Ürperti yerini bi üzüntüye bırakmıştı, kendimle baş başa kalmıştım. Sorgulayıcı bi bakışla bakıyordum artık buğulanmış camlara. Savrulup giden yaparakların arasında arıyordum kendimi. Nemlenmiş ıssız bir odada sessizliğin kıyısında kaybolmuş gibiyim bulamıyorum kendimi. Acaba açsam mı pencereyi? Bıraksam mı kendimi rüzgara? Savrulsam mı engin gökyüzüne? Nereye götürür ki beni ? İç dünyamda kaybolmanın en güzel yanı da bu galiba. Kaybolma korkusunu yaşamıyorum içi boş şehirlerde, ruhsuz sokaklarda. Bıraktım kendimi esintiye sanki rüzgarın kanadında, yaprakların arasında geziyorum koca şehri. Pencerelerinin önünden esip geçerken insanları izliyorum. Kaygılı bakışlar da var kahkaha atıp hayatın tadını çıkaranlarda. Daha uykusundan uyanmayıp rüzgarı farketmeyende var kahvesini alıp anın tadını çıkaranda. Peki ben neredeyim ? Hangi pencere benim? Neye benziyorum uzaktan? Kendimi aramaya başladım savrulduğum sokaklarda. İç dünyamda kaybolmuş benliğimi arıyorum her girdiğim sokakta. Güneş, gözlerini dinlendirmek için yavaştan tepelerin ardına sıvışmaya başlamıştı. Birer birer yanmaya başlıyor evlerin ışıkları. Hâlâ kendimi arıyorum karanlığın arasında, sokak lambalarının ışığında. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama umrumda da değil. Yemek kokuları karışıyor havaya, mmm mis gibi kokular da var, tencerenin dibini yakanlarda. Kaşık sesleri ile karışık akşam haberleri de yankılanmaya başlar birazdan. Ben neredeyim peki, ben neredeyim ? İnsan kendini nasıl bulamaz diye söyleniyorum. Soracak kimse de yok ki tarif isteyeyim. Zaman geçtikçe daha da bir geriliyorum, pes etmeye bi adım daha yakınlaşıyorum. Umutlarım erimeye başlıyor yok yok ben kendimi bulamayacağım en iyisi vazgeçeyim. Tam her şeyden vazgeçmişken rüzgar yönünü değiştiriyor. Sanki anladı sanki duydu beni. Bir sokaktan girip diğerinden çıkıyoruz. Yaklaştığımı hissediyorum heyecanlanıyorum. Demek ki insan kendini ararken bile heyecanlanabiliyormuş. İleride bi karartı var, bütün evlerden ışık saçılırken orada karartı var. Kim bu evin sahibi ? Kim bu karanlığın mimarı ? Yaklaştıkça aynı ürperti tekrar kaplıyor içimi. Bir dakika ben biliyorum, bu balkon demirlerini tanıyorum, bu cam kenarındaki orkideyi. Rüzgar hafifliyor zank diye duruyor karanlık cam kenarında. Kafamı çevirip baktığımda hırkama sarılmış bedenimle göz göze geliyoruz. Hapsetmişim kendimi sanki bırakmışım siyahın en koyusuna. Acıyarak bakıyorum karanlık yönüme. Ne kadar zormuş insanın karanlığı ile yüzleşmesi. Nefes alamayacak kadar bunalmış hissediyorum cam kenarında karanlıklar içerisindeki benliğime bakarken. Gözlerim doluyor bu acınası halime. Şimşekler çakmaya başlıyor gökyüzünde, yağmur damlaları düşmeye başlıyor şehrin üstüne. Sanki göz yaşımı gizlemek istiyor gibiler. Veda vakti gelmişti, rüzgar da yorulmuştu benimle birlikte bu ummalı arama işinde. Kocaman sarılıp teşekkür ediyorum beni karanlığım ile yüzleştiren o güzel esintiye. Balkon kapısından içeri süzülüyorum, benliğime dönüyorum. Karanlık odamın ışığını açmak için can atıyorum koca gülümsememle. Yeniden umut duygusunu hissediyorum, yeniden gülümsemeyi tadıyorum, yaşamayı unuttuğum dünleri unutup bugünü yaşamaya koşuyorum sonbahar rüzgarının sararan yaprakların sayesinde...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Protein Zehirlenmesi

Alın Yazısı ve Nem Teorisi

Gustalvo'ya Mektup