Yumurta Kabukları
Odamın içerisinde, havalandırmaya açılan küçük pencereden süzülen güneşin yaramaz ışıklarının gözümü kamaştırmasıyla, absürt rüyalarıma ara verip, sıkıcı hayatıma bademciklerimi selfie modunda göstererek alaycı bir günaydın bakışı atıyordum. Yıllık izin adı altında verdikleri kelebeğin ömrü kadar olan günler, suya düşen küp şeker gibi eriyip gitmişti. Masanın üzerinde duran ha yoğurttan bir kaşık ağzıma attım. Halen kimyasal tepkimeye girmemişti. Yaklaşık bir haftalık olmalı, tadında egzotik bir acılık vardı. Midem böyle şeylere ekonomik durumumdan ötürü alışmıştı. Guruldamayı on yedi farklı dilde bana anlatmayı deneyen bir midem vardı. Onun guruldamalarına aldırış etmeyen asi, vurdumduymaz tavırlarım, onu farklı diller öğrenmeye itmişti. Odanın her köşesinde bir küllük vardı. Sanırım şuurumu kaybetmiş, her köşede bir izmarit bırakmışım. Vahşi doğada, büyük kedilerin idararları ile yaşam alanlarının sınırlarını çizmesine özenip, izmaritle kendime sınırlar çizmiştim. Tembelliğin yüz elli tonunu burda sergilemek isterdim ama mesai yakındı.Kıvrak hareketlerle, kendimi enerjik hissediyormuş gibi davranıp, beynimi buna ikna etmeye çalışıyordum. Beynim, kepenkleri indirmiş Karadeniz'in bir balıkçı kasabasında, ateşte şekerleme kızartıyordu. Birinin, ona geri dönmesinin gerektiğini hatırlatması gerekti. Üzerimi giyinip, yaşam alanımın kapısından çıkıp geçen cuma camiden aldığım spor ayakkabılarımı kesiyordum göz ucu ile. Acaba bu kimindi, ayağında mantar vs varmıydı fikirleri dönüp duruyordu aklımda. Aklımda mı ? Oo beyin bey, mesai başlamış hoşgeldiniz efendim. Beynimle kısa süren manalı atışmalarımız bitince sarılıp sıradan hayatımıza ilk adımı attık. Bakkala görünmeden servise binmem gerektiğini hatırladım. Geçen beni market torbaları ile gördüğü için biraz alınmış yumuşak kalbi kırılmıştı. Koşar adımlarla sokağın sonundaki durağa gelmiştim. Durakta kurt bakışlı Niyazi amca vardı. Selamlaşıp birer sigara yaktık. Havadan, sudan, karadan, bütün elementlerden konuşmaya başlamıştık. Niyazi amca eski milletvekili olduğu için, konu her ihtimalde siyasete evriliyordu. Bir keresinde nedendir bilmem ama boxer fiyatları hakkında hasbihal ederken bile siyasete girmiştik. Tarihin tozlu rafları gibiydi. Saat bir hayli geç olmuştu ama ufukta görünen bi servis yoktu. Niyazi amca bana bakıp " pazar pazar sabahın köründe nereye böyle? " dedi. Ne pazar mı ? Hangi pazar ? Beyin bugün pazar mı ? Bugün pazar ise biz niye iki dirhem bir çekirdek sahnelerdeyiz ? Yine takvimin bir yaprağını eksik koparmış olmalıyım. Eşekten düşmüş avokado gibi sokağın ortasında kendimle baş başa kalmıştım. Sanki o koca binalar belediyenin açık unuttuğu çukurlar silinmiş, kocaman beyaz boş bir mekandaydım. Biraz da örümcek ağları vardı. E burası benim bilinçaltım... Herşeyi silmis kendimle baş başa kalmıştım sokağın ortasında, ıssız bir durak Ülkü köşesinde. Bir saniye şurda bir şey yazıyor, uzağı çok göremiyorum biraz yaklaşmam gerek. İnsan kendi bilinçaltında uzağı nasıl görmez ? Ya da insanın bilinçaltı kendine neden uzak olur ? Her neyse merak ettim, yaklaşayım da okuyum. Keşke gözlüklerimi yanıma alsaydım. Heh şimdi oldu okuyabiliyorum " bu mesajı on beş kişiye yollamazsan menemeninde yumurta kabuğu çıkacak " menemen, yumurta kabuğu ? Bilinçaltım üç aydır menemenle beslenmemden kendini zehirlemiş, veda busesi olarak bu mesajı bırakmış olsa gerek. Trip atan bir bilinçaltım varmış. Bir sigara yakıp bakkal Muhittin abinin dükkanına dönüş girdim. Hiç konuşmadan bakışıyorduk. Sanki Uhud tepesini terk eden okçulardan biriymişim gibi bana nefretle bakıyordu. Gözlerinin içine baktım " Muhittin abi tek çekimlik bir ilişkiydi sen ömürlüksün " dedim. Gözleri doldu bana sarıldı " gel buraya veresiye sevmeyen müşterim " diye kocaman sarıldı bana. Yine sabahın köründe sarımsaklı paça içmiş buram buram işliyordu iliklerime. İki yumurta alıp onu şımartıp, soğuk merdivenleri birer birer çıkmaya başladım izmarit kokan odama. Kapıyı kapadım yalnızlığımla baş başa kaldım. Takvimin yaprağını koparıp rüzgara bıraktım. Arkasında domates çorbası tarifi yazan takvim yaprağı rüzgarda savrulup gidiyordu. Tıpkı boşlukta savrulan hayatım gibi...
bu mesajı 15 kişiye göndermezseniz melemeninde yumurta kabuğu çıkacak
YanıtlaSilBen on beş kişiye attım yine çıktı. Sanırım sorun yumurtada
Sil