Guruldayan Hayatlar

 Ay sonu gelmeden cüzdan terkedilmiş akıl hastanesi gibi sessiz ve ürperticiydi. Örümceklere yuva olmuştu. Ay sonunu görmeden sıkılmış limona dönmüştü. Derin bir nefes aldı kemerini bir tık daha sıktı. Emeklilik onu ekmek arası ekmek yemeğe itmişti.  

Pantolonun cepleri ödenmeye can atan ama ödenemeyen faturalar ile dolup taşmıştı. Her aynaya baktığında uzun uzun bakar ve aklından böbreğinin kaç para edeceğini geçirip dururdu. Çarelerde kendisi gibi tükenmişti. Gözünden süzülen yaşları kavanoza aldı tuzun ayrışması için onlara zaman lazımdı. Tuz ihtiyacını Rabbinin ona bahşettiği göz yaşları ile karşılıyordu. 

Buzdolabının içi arkadaşlarının ona günlüklerde ayırdığı kalbi kadar temiz bir boş sayfa gibiydi. Zeytin peynir müebbet yemiş azılı suçlular gibi kilit altına alınmış bir kavanozun içinde ona bakıyordu. Haftada birkaç gün kapağını açar kokusunu içine çeker hâllerini hatırlarını sorup gözyaşları dökerek sarılırdı. Yokluk onu duygusal bir aç yapmıştı. 

Emeklilik kararı alırken oltasını alıp köpeği ile balığa gideceğini düşünmüştü oysa ki. Ama oltaya gelen balık olacağı hiç aklına gelmemişti. Yeni dökülmüş asfaltın üzerine düşen sakız gibi eriyordu umutları hayalleri. İmkanı olsa eriyen umutlarına iki yumurta kırıp ekmek banacaktı. Malum yağ fiyatları takı fiyatları ile yarışıyordu. 

Oturduğu yerden kalktı ceketini omzuna attı. Kösele ayakkabısının arkasını büktü evde tüp ziyan olmasın diye kahvede yancılık mesleğini icra etmek üzere rutubet kokan odasından çıkıp umutsuzluk kokan sokağa adım attı. Adımlarını topuklarını yere sağlam vurarak atıyordu. Midesinin guruldama seslerini topukların çıkardığı seslerle kapatmayı öğrenmişti. Herşeyi öğrenmişti ama emekli maaşı ile yaşamayı işte onu becerememişti ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Protein Zehirlenmesi

Alın Yazısı ve Nem Teorisi

Gustalvo'ya Mektup